Başlamadan önce “Mevla’m Kadir gecenizi mübarek kılsın” duasıyla giriş yapalım… 

Ve ardından haber başlıklarının yorumlarıyla gidelim…

Cumhurbaşkanı Erdoğan:
“Dünyanın en güçlü ordusu haline geleceğiz.”

YORUMU:

Bazıları bu sözlere gülse de,
Uzaya çıkacaktık ama pazara bile çıkamıyoruz diye ironik bir dille bazı şeyleri eleştirse de, 

Unutmayın ki arka planda derinden derine giden bir devlet aklı var...

Ve üstelik bu, dünden bugüne başlayan bir süreç de değil...
Ülkenin neredeyse bölünmeye yüz tuttuğu bir dönemde Turgut Özal'ın "21. Yüzyıl Türk asrı olacak." sözü boşuna değil...

Dünya basınında Türkiye'nin bu gücene dair haberlerin hiçbiri şişirme değil...
Evet, sıkıntılar Yok değil...

Ezcümle... Az bir zaman kaldı, çok değil...


GETİR’LE GELİR BELKİ… 
Bugün 27 Nisan E- Muhtırasının 15. Yıldönümü… 
Buraya değinmeden önce konuyla ilgi kuracağımız Pakistan üzerinden bir pergel açalım… 
Pakistan’da İmran Han, yargı darbesiyle devrildi.
Asker, parlamento binasını tuttu, adeta aksi olursa tanklarla ezerim mesajını verdi,
vekillere de hadi sıkıysa “aksi oy ver” mesajı verildi...

 Ve neticede İmran Han tasfiye edildi… 

Sorsan, adı da demokrasi(!)...

Ne kadar tanıdık manzaralar değil mi?
60 darbesi,71 muhtırası, 80 darbesi ve hele hele 28 Şubat Postmodern darbesi...
Tıpkı İmran Han süreci gibi...

Vekillerin tehdit edilip hükûmetin devrilmesi... Bunun için önce Vesayetin ana unsuru Anayasa Mahkemesinin devreye girmesi…

Ve ne acıdır ki tüm bu sürecin bir yönüyle başaktörü ama piyonu, o ülkeyi koruyacak, ülkenin silahlı kuvvetleri...

İşte bundandır ki o dönemlerde Başbakan’a kâğıt üzerinde kanunla bağlı ama özünde NATO'ya tabi
ve Başbakan'dan daha da âli bir konumda kendini gören Genelkurmay Başkanları vardı. 
Çünkü onlar NATO adına hareket eden, onların bizim çocuklarıydı. 

Tüm bu minvalde; asılan Menderes, şapkasını defaten alıp giden Demirel ve defaten partisi kapatılan Erbakan...
Darbeler, muhtıralar, koalisyon hükümetleri ile üç aylık ömrü bile olmayan kabineler… 

İşte size parlamenter sistem gerçeği...
 
Birbirleriyle uyumsuz partilerin iktidarı(!) ile kaosa sürüklenen Türkiye ve parlamenter sistem keşmekeşliği...
İşte tam da bu minvalde bugünün öneme matuf AK Parti iktidarının ilk yılları ile devam edelim...

Aynı genetik kodlayışın,
2004 Sarıkız -Ayışığı darbe hazırlığı,
2007 yılında ise Ak Partiye yargı tetikçiliği ile başlayan ve sonrasında tarihe 27 Nisan E- Muhtırası diye geçecek darbesi…

Hatırlarsanız o süreçte, sadece bir oyla kapatılmayan Ak Parti gerçeği…

İnternetten belge toplayıp
"LAİKLİK denilen ve adeta çoğu darbenin kutsalı ve parolası olan tabu"ya bağlı vesayetin yüksek yargı üyeleri... 

Sonrasında bu da olmayınca,
 devletin tüm kılcal damarlarına sızdırılan Fetö eliyle17-25 Aralık yargı darbesi, 
Gezi, Hendek gibi sosyal patlatmalar ve finalde meclisin de bombalandığı 15 Temmuz NATO işgal girişimi...


İşte bunlar olmadığı için, yani Eski Türkiye, şimdiki Pakistan gibi,

vesayete bağlı, 
iradesini 
"asker postalının gölgesine, Yüksek yargı denilen sistemin esaretine bırakan vekil"
lerin 
oluşturduğu meclis değil, 
“direkt halkın hükümet kurduğu, temsil edildiği,  BAŞKANLIK sisteminin meclisi”ne karşı duruyor birileri… 

Güçlendirilmiş sosuyla, Askerin ve yargının gölgesinde, NATO'nun emrinde ve vesayetinde…

İşte bu Vesayeti güçlendirip
Güneş Motel gibi,12 Eylül gibi, tüm darbelerde NATO'ya bağlılık yemini gibi,
367 garabeti gibi,27 Nisan E- Muhtırası gibi, Mısır ‘daki Mursi, Pakistan’daki İmran Han gibi, Avrupa’da aylarca kurulamayan hükümetler gibi 
kısacası darbelere gerekçe hazırlayan bir anlayışın ürünü olan Parlamenter sistemi tekrardan getirmek istiyorlar...

Ha gayret… 
Ezcümle...  GETİR’le gelir belki…